26 Ocak 2010 Salı

Anlar, kokular, notalar ve şehirler - II


Evimin ve sokağımızın dışına gözlerimi açtığım ilkokulda başlıyor hikâye...
Teneffüslerde koşuşturmayı, önlüklerimizin kuşaklarını koparıp, beyaz yakalarımızın agraflarını yırtmayı marifet sandığımız yıllar.
“O”nun için olmadık müsamerelere, geçit törenlerine ve hafta sonu kurslarına gittim.
Her sabah andımızı okudum beni fark etmesi için,
Gazoz simit sattım uzun tenefüslerde
Saçını çekmek varken, gittim papatya getirdim ona.
O yıllarda spor yapmayı sadece beden eğitimi derslerinden, müsabakayı da okul bahçesinde plastik toplarla yaptığımız maçlardan ibaret sanardık.
Beden öğretmenimiz (idealist bir adam mış) “Hentbol öğretecem size…” dedi bir gün.
- o ne be..?
Öğretti de. Hatta öğretmekle kalmadı, hentbol takımı kurdu.
Bizim sınıfta seçmelerin olduğu gün, öğretmenimin gözüne girmek için paraladım kendimi.
Yedi metre atışını sevdiğimden değil, “O” nun da gözüne girebilmek için.
Çocuk gözüyle, bir aşkın gözüne girebilmek için başlayan hentbol hikâyem; takımın il birincisi, ardından da bölge birincisi olmasıyla ülke şampiyonası için Aydın da son buldu.
Aramızda hala gece altına işeyenler olduğunu öğrendik bu sayede.
Çocuğuz daha, en kabası on bir yaşındayız.
Diğerlerini bilmem ama ilk kez annemden, babamdan ayrılacaktım. Ama yine de ağlamadım.
Hayal meyal hatırlıyorum bazı şeyleri artık.
Sadece içime yer eden sahneler var zihnimin beyaz perdesinde.
Bir hafta çocuk esirgeme kurumunun ranzalarında geçen
ve gittikçe hüzün kokan, hüzün koktukça gözleri buğulayan uzun geceler.
Hiç çocuk esirgeme kurumuna gittiniz mi bilmem ama oranın kokusu her defasında bastırıyordu hüznümün kokusunu.
Hangi şehrin, hangi takımıyla oynuyoruz hatırlamıyorum ama bıyıkları terlemeye başlamış, karşılıklı durduğumuzda başımın koltuk altına denk geldiği genç irisi adamlarla dolu bir takıma karşı ezilmemek için mücadele ediyoruz.
Devre mi? yoksa mola mı? Kan ter içinde, nefes nefese öğretmenimizin nafile taktiklerini dinlemiyoruz.
Burunları sağır eden bir koku ki... geciştirilecek gibi değil.
Taktik dinleyen dairemiz birden açıldı ve dağıldık…
Öğretmen buruşmuş bir yüz ifadesiyle dizlerinin üzerinden doğruldu yavaşça.
- Püffff….!! Hanginiz yaptı lan!? Burada da olmaz ki be..!
Eminim o an da çocuklarla bu işin yapılamayacağını bir kez daha anlamış olmanın hayal kırıklığını yaşamıştı içinde.
Sonuç mu? O kokudan sonra elendik, elimizde sepet sepet incirler evimize döndük.
O hikâyenin olmadığı, en güzel anlarımızı ballandıra ballandıra anlattım “O”na.
Kocaman gözleriyle ve ona getirdiğim incirleri yerken hayran hayran dinliyorken bıraktım o zamanda onu.


1 yorum:

  1. hoş bir koku olmasa da hissettiren cümleler..İncir candır Ege'de,tatlıdır içindeki ceviz eşliğinde.
    Çocukluğumuzun yemişidir,Yerli Malı Haftası'dan hatıra bizlere..

    YanıtlaSil