24 Mart 2015 Salı
-bildiğin masa- (sarhoştumhatırlamıyorum)
“Artık beni hiç bir şey şaşırtamaz…” dediğin an, okkalı bir tokat ile
sarsıyor hayat. Bu onun “beni sakın hafife alma” deme biçimi. “Senin bütün
arka bahçelerini gördüm ben” dizelerinin sonuna ise cüretkâr bir ölüm
yakışıyor. Biz geride kalanlarsa, “her birimiz”, kırptığımız “merhaba..!”
lardan arttırdığımız “yalancı umut taciri” tohumlarını, ekip biçtiğimiz
küçük arka bahçelerimizde, sanal girdaplar, gel-git’ler, kara delikler
yaratıyoruz.
Dipsiz kuyulara attığımız gerçekleri kendimiz bile hatırlamıyoruz
artık.
Nokta koymayı unutmuştuk, arada bir soluk almak aklımıza bile gelmezdi.
Soru sormak zaten önemsiz bir ayrıntıydı, cevaplarını bildiğimiz şeylerin
sorusu olmazdı çünkü… Bilmediklerimizi öğrenmek de gereksizdi muhakkak,
bunu bilirdik. Anlatılmaz ve yaşanırdı her şey, olması gereken tam da
buydu arka bahçelerde.
Hep acelemiz vardı ve hız kaçınılmazdı.
Yamalanan
Üç noktanın sürekli devinimi gibi dur-durak bilmeden yaşıyorduk sırça
köşklerimizde. Biraz devrik bir cümleydik belki ama önemli değildi. Nasıl
olsa her birimiz doktor, mühendis, hiç yoksa “etiketli” üst düzey “sıfat”
sahibi bireylerdik. Her gün “inanılmaz” işler başarıp, bir ünlem gibi
dimdik kalabilmeyi başarabilirdik.
Zamanımız çok değerliydi ve bütün bu yaşadıklarımız “gerçekten anlatılır
gibi değil..!” di. O kadar ki, kelimelerimiz kifayetsiz kalıyordu
durumları anlatmaya. Bir dil yetmiyordu, illa ki bir başka dilden yardım
alma ihtiyacı duyuyorduk.
Yazmanın ve okumanın anlamsızlığını da çözmüştük zira. O halde
“Copy/Paste” ne güne duruyordu.
Yükümüz ağırdı. O yük ne kadar ağırsa, o kadar “ağırdık”. Yetmezdi, her
gün bir yenisini eklerdik.
“Olsun” du, buralarda bir yerlerde bizi taşıyacak birileri
olmalıydı, ama bizi taşımak kolay da değildi hani. Ne aradığımızı da
bilmiyorduk ama bu o kadar önemli değildi, önemli olan aramaya devam
etmektir.
Biz,
“Kadın dediğin… Erkek dediğin… Nasıl olur..?” ezbere bilirdik.
Özetle; “Biz bu işlerin kitabını yazdık.” -dık(nokta)
Dürüstlük andımızda, seviye şanımızda
Ah..! Biz… Biz.. Biz adam olmazdık, en kötü özelliğimiz iyi
niyetimizdi…
Elbette yazının değerine, kelimelerin gücüne inanıyorum.
Ancak;
“İnsanları tanımak için kelimelerden çok daha fazlasına ihtiyacımız
var.”
Gerçeklerden kaçanların, görmezden gelenlerin illüzyonudur yalanlar ve
sihirbazdır yalancılar. Kandırılmak iyi gelir onlara ve kandıranlar da her
zaman daha cazip.
EGO’ya, neyi görmek istiyorsa onu gösteren, neyi duymak istiyorsa onu
söyleyen iyi gelir…
Oysa;
İnsan “kendinde olmayan bir şeyi başkasına veremez” Kendin de olmayanı da
isteyemez.
Yani, erdemlerden bahsedenlerin, o erdemlere sahip olması gerekir.
Masalara inan demiyorum ama masasız da kalma. Bildiğin masa..!
Unutma
“Kendini bilmek” en büyük erdemdir…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)