tag:blogger.com,1999:blog-3959883504772408232024-03-13T02:31:54.414+03:00artniyetKendime notlar...artniyethttp://www.blogger.com/profile/17071231093376271262noreply@blogger.comBlogger70125tag:blogger.com,1999:blog-395988350477240823.post-54955069891961363712020-09-13T00:01:00.003+03:002020-09-13T00:01:19.283+03:00anSöyleyecek hiç bir şeyim yok
...
kahverengi kapı mandalı
baklava tepsisi
siyah çiçekli yemeni
bahçede iki cılız filbahri
kırmızı çamaşır leğeni
iki kız bir oğlan
bir de oklava
bahçede lokma
göz göz akıtma
sobanın külü
dizlerinin küfü
yüreğimin sızısı
gönlümün sultanı..
... artniyethttp://www.blogger.com/profile/17071231093376271262noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-395988350477240823.post-75205766835361914852020-01-28T00:10:00.001+03:002020-08-21T02:16:45.360+03:00Geçer.. Otoyol geçecek diye; tarlaları istimlak edilmiş, ıssız bir köyün, terkedilmiş tren istasyonu kimsesizliği.
Anız kokusu, uzayan motor gürültüsü, yılgın bir samanyolu.
Derin, serin bir sabah yalnızlığı ..
İçimden geçenler
Teğet geçenler
Delip de geçenler....artniyethttp://www.blogger.com/profile/17071231093376271262noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-395988350477240823.post-2316589712083374282019-04-03T23:30:00.005+03:002020-08-21T02:20:06.832+03:00dağ
Yazamadığım, içimde asılı kalan
sıradan, küskün cümlelerim var
kimse üzülmesin için darağacımda.
Devrik, esrik cümlelerim var
metronomu tutmayan şarkı sözü
detone bir hayatın önsözü.
yanlış, yalnız cümlelerim var
sebepsiz yolculukların varılamayan istasyonlarında unutulmuş bir valiz
...
...
gibiartniyethttp://www.blogger.com/profile/17071231093376271262noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-395988350477240823.post-941326203806683782018-12-21T01:00:00.003+03:002020-08-21T02:23:14.733+03:00dağ
Başka zamanlar
başka insanlar
hayatlar
akşamlar
suratlar
yalanlar
gülüşler
sevişmeler
sofralar
yolculuklar
yollar,
sokaklar
başka sorular
yağmurlar...
aynı şeyi anlatır...
artniyethttp://www.blogger.com/profile/17071231093376271262noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-395988350477240823.post-72861834498584040462018-09-25T01:32:00.001+03:002020-08-21T02:31:13.269+03:00teğel
Yazmak bir iç söküştür, içinde asılı duran, kanatan ya da coşturan.
Yamalanan içi, ters yüz etmek. Yamalarını da göstermek.
artniyethttp://www.blogger.com/profile/17071231093376271262noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-395988350477240823.post-54564961583232595102018-09-12T01:52:00.001+03:002019-01-22T02:00:03.404+03:00Mizansen.. <br />
<div dir="ltr">
<span style="font-size: 1,00em;">Saat epey geç oldu... </span><br />
Denizin en deli, en netametli saatleri geride kaldı. Bordalarımızı tekinsiz bir dalganın; sert/mülayim/cüretkar/şefkatli belirsizliğine bırakabilirdik.<br />
<span style="font-size: 1,00em;">O engin denizin, eşsiz maviliklerinde oynaşan, parlak pullu balıkların büyüsüne kapılabilirdik bir an için. </span><br />
<span style="font-size: 1,00em;">Yelkenlerimize, hayatın tüm kokularını taşıyan taze rüzgarını doldurup, açılabilirdik de. </span><br />
Ama yapmadık... <br />
Şimdi huzurla, korunaklı limanlarımızda gemilerimizi yüzdürebiliriz...</div>
<blockquote class="tr_bq">
<br /></blockquote>
artniyethttp://www.blogger.com/profile/17071231093376271262noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-395988350477240823.post-56121217623025690132018-06-05T02:02:00.003+03:002020-08-24T22:52:09.422+03:00yol
Yoldum, üzerimde zamanın izleri..artniyethttp://www.blogger.com/profile/17071231093376271262noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-395988350477240823.post-17957234830605472652018-04-13T23:44:00.018+03:002020-08-24T22:56:06.717+03:00babgelmek ki, gitmiyor.
özlemek ki, gelmiyor
ölmek ki, bitmiyor
o dönmüyor..
an, sürüyor atını en sarp kayalara.
üstümüz başımız perişan, kan revan.
artniyethttp://www.blogger.com/profile/17071231093376271262noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-395988350477240823.post-49035673965261901742018-03-21T01:04:00.025+03:002020-08-21T02:13:55.331+03:00Temyiz
Sadece içimden geçen şeyi yazdım.
Mecaz da değil, hicaz da..
içimden geçen
Ne eksik, ne fazla
Bitmiş, dinlenmiş, sindirilmiş hikayenin ruhu özgür kalsın diye.
Belki de özgür bıraksın için
artniyethttp://www.blogger.com/profile/17071231093376271262noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-395988350477240823.post-70536201857270836202018-01-24T01:11:00.008+03:002020-08-24T22:56:43.823+03:00Ars longa, vita brevis
Zamanı aldattığını sanıyorsun,
onun da seni oyaladığını...
Ay'ın Dünya etrafında döndüğünü sanıyorsun,
Dünya'nın da senin etrafında..
Bilmiyorsun;
"Serius est quam cogitas"
"vakit sandığından da geç."artniyethttp://www.blogger.com/profile/17071231093376271262noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-395988350477240823.post-65113570270551601572018-01-01T23:31:00.003+03:002020-08-24T22:57:15.755+03:00serbest ima - dokuzBir notayı meşhur eder bir aşk.
Biz... Hiç olamayiz bu hiçlik dünyasinda.
Hiç...
Sartre'ın paltosunu astığı sandalyeye oturuyor Nietzsche.
Elbette bir manası yok; ne paltonun ne de sandalyenin.
İnsan, kendi çukurundan çıkamıyor.
artniyethttp://www.blogger.com/profile/17071231093376271262noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-395988350477240823.post-31933233125739785052017-12-26T02:06:00.003+03:002020-08-24T22:57:29.455+03:00yivKendini kaybetmek bir dakika, bulmak bir ömür sürer...artniyethttp://www.blogger.com/profile/17071231093376271262noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-395988350477240823.post-11581520443511992152017-11-11T00:37:00.013+03:002020-08-21T02:27:18.148+03:00Tin...Haliç'te bir sırtta
Işıklar içindeyim
Işıkların içinde
bir düş/ün peşindeyim
...
...
...
Haliç'te
ışıklar
erguvanlar
şakayıklar
bir ben, bir de yolunu kaybetmiş balıklar...artniyethttp://www.blogger.com/profile/17071231093376271262noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-395988350477240823.post-76328134106128146052017-05-12T17:19:00.006+03:002020-08-21T02:24:57.535+03:00İ'hali
Dünyanın kapıları hep içine açılan
Başka bir haziran belki bir aralık
An güzel/di ve cümleler böyle devrik
Ses hep vardı
Yalana bulaşmasa/ydı
Söz de güzel/diartniyethttp://www.blogger.com/profile/17071231093376271262noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-395988350477240823.post-56370763146126043552016-07-20T04:53:00.018+03:002020-08-24T23:01:47.636+03:00fragman IVYazgısı
sadece içinden gelip geçene bırakılmış yalnız, eskimiş bir şehir.
Haziranın sıcağı nemi akıyor sokaklardan, binalardan, suretlerden.
Gitmesi hiç istenmemiş, hüzünlü vedaları da dahil herkesi yolcu etmiş küskün bir otogardayım,
bekliyorum. Neyi bekliyorum ben de bilmiyorum..
Nereye gitmek istiyorum onu da bilmiyorum.
Gitmek umudu ile geldiğim bu yerde, kararsızlığım ve yılgınlığımla
karşılıklı oturmuş çay içiyorum.
“Bu son sigara, son çay” diyerek ardı ardına eklediğim sigaraların, gidip gelen ince belli bardakların, valizini
sürükleyerek geçen yolcuların, arsız çığırtkanların ortasında, bir şeylere
aceleyim, bir şeylere artık çok geç.
Anladım ki, insan kendini eksik ve esrik hissedince yolculuğunda onu heyecanlandıracak,
gidecek hiçbir yeri, kimsesi yok..
artniyethttp://www.blogger.com/profile/17071231093376271262noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-395988350477240823.post-77722124464553268782016-07-11T19:20:00.001+03:002020-08-24T23:16:55.364+03:00Mayıs ayının başı, kendisini ağustos ayının ortası sanıyordu.
Gece yarısı olmasına rağmen oturduğumuz koltuklarda ter içinde, camdan dışarıya, akasya ağacının yapraklarına bakıyorduk.
Yapraklar da bize… Birinin kıpırdadığını görsek sıkıntımızı tek kurşunda alnından vurabilirdik. Olmadı.
Bu böyle yüzyıl sürebilirdi.
Neden sonra İtalyan koltuklarımızdan kıçımızı kaldırıp, kendimizi dışarı attık.
New Orleans sokakları da sıcak, nemli ve boştu.
Festival zamanında adeta bir insan çölü olan Lois Armstrong parkının köşesini dönüp, N. Rampartstrasse’yi adımlamaya başladık.
Nereye gittiğimizi ikimizde biliyorduk..artniyethttp://www.blogger.com/profile/17071231093376271262noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-395988350477240823.post-24826781324607128312016-07-11T03:06:00.034+03:002020-08-24T23:05:13.220+03:00söz / fragman III"Bir kelimeye
bin anlam yüklediğimde sana sesleneceğim."
Söz dedim,
sözün közü henüz sönmedi, söz sana değmedi
Söz dedim; söz kendime, söz etmeyeceğim, dinletemedim..
Bir pervaneydim
ben, kanatlarımı bile bile ateşe verdim, bile bile yaktım kendimi..artniyethttp://www.blogger.com/profile/17071231093376271262noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-395988350477240823.post-38173120189191045122016-07-05T02:44:00.003+03:002020-08-24T23:05:48.830+03:00fragman IIHer geceyi sabaha kavuşturan yorgun, uykusuz, güneşin işçileriydik belki sadece..artniyethttp://www.blogger.com/profile/17071231093376271262noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-395988350477240823.post-17881124748846372522016-07-05T01:52:00.010+03:002020-08-24T23:06:44.913+03:00fragmanAnı dediğin; iki kaşımın arasında duran bir yara izi sadece.
Ki çiziklerimden sağılıyorum hayata, yazdıklarımdan daha çok.artniyethttp://www.blogger.com/profile/17071231093376271262noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-395988350477240823.post-27683211093319348742016-06-11T16:31:00.031+03:002020-10-27T01:43:26.530+03:008 mmBu kaçıncı öldürülüşüm hatırlamıyorum.
Aynı cadde de yürüyordum.
Aynı sokak lambaları, aynı ışıklı dükkanlar, mağazalar, sokak satıcıları, evsizler, sokak müzisyenleri.
Her şey olağan gibi görünüyordu gözüme.
(Bu sahneyi defalarca yaşadım ben.)
Korkularım ve yüzümde aynı umarsız ifade.
Defalarca aynı şeyi yaşayıp farklı sonuçlar beklemek; Ahmaklık mı? Belki de…
Belki de doğru olduğunu düşündüğüm şeyleri hiç yılmadan yaparak bir kez olsun yanılmadığımı kendime kanıtlamak.
Parke taşlarını adımlıyorum, tedirginlik giderek yerini huzura bırakıyor.
Tam kendimi güvende hissediyorum derken; tek el silah sesi…
Kurşunun içimi delip geçişini görebiliyorum. Kalbimin kapakçıklarını yırtarak sol mememin altından, parçalayarak çıkışını.
Acı..
Parke taşlarının çatlaklarından sızan kanımı seyrediyorum. Ve her defasında yığılıp kaldığım yerden katillerimin yüzlerindeki o mağrur
ifadeyi, ince alaycı bir tebessüm...
Ucuz bir aksiyon hikayesi bu. Ucuz bir prodüksiyon ve üçüncü sınıf bir baş karakter..artniyethttp://www.blogger.com/profile/17071231093376271262noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-395988350477240823.post-44768245483793134032015-04-23T18:10:00.001+03:002018-09-25T01:32:23.700+03:00-Yarım hava-<div style="background-color: white; color: #141823; line-height: 19.32px; margin-bottom: 6px;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;"><br /></span></div>
<div style="background-color: white; color: #141823; line-height: 19.32px; margin-bottom: 6px; margin-top: 6px;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Soğuk bir ocak sabahı ya da ayaza tutmuş bir ağustos sabahı… Hatırlamıyorum inan..! O kadar sarhoşum ki, yolunu bile unuttum şimdi. "Uzağa bir yere" diye çıkmayı planladığım yolculukların birinde, düzensiz taşlarla kaplı sokaklarından, yukarıya, “Ora” ya tırmanırken buldum kendimi.</span><br />
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">Arkamda yeşil bir çam ordusu. Tam tepede, orada öyle duruyordu bu küçük meyhane. Aşağıda dalga kıranın arkasına sığınmış küçük balıkçı limanı, bir iki tekne, ağını onaran bir iki balı<span class="text_exposed_show" style="display: inline;">kçı.<br />Alabildiğine deniz ve bütün paletleri yalancı çıkaran kızıl bir ufuk.<br />Gel dur burada biraz!<br />Böyle söyleyince olmuyor işte, görmen lazım.<br />Sanki ufkun da ötesini göreceksin durduğun yerden. “Karaçi” de ağına aşkını ve sevdiklerini dokuyan balıkçının, “Güneşin oğlu” işlemeli yüzüğünü bile...<br />Tanıdık yok diye hayıflanma, bak; anason kokusu, aç martıların çığlıkları, denizin mavisi ve üzeri mezelerle donatılmış tahta masa aşina bize.<br />Kemanın akort sesi bölüyor, klarnetin sesini. İkisi de susunca kanun ve cümbüş aynı anda giriyor<br />O eski duygu yok biliyorum..<br />A cancağazım, yeni bir şeyler söylemek lazım…</span></span></div>
<div class="text_exposed_show" style="background-color: white; color: #141823; display: inline; line-height: 19.32px;">
<div style="margin-bottom: 6px;">
<span style="font-family: "verdana" , sans-serif;">(devam edecek gibi)</span></div>
</div>
artniyethttp://www.blogger.com/profile/17071231093376271262noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-395988350477240823.post-78126774847861650502015-04-23T18:09:00.000+03:002016-07-11T19:22:18.717+03:00muhtemelen böyle...<div style="line-height: 19.32px; margin-bottom: 6px;">
<span style="background-color: white; font-family: Verdana, sans-serif;">Zaman bir şeyi alacak bizden…</span></div>
<div style="line-height: 19.32px; margin-bottom: 6px; margin-top: 6px;">
<span style="background-color: white; font-family: Verdana, sans-serif;">Hatırlatan şehirler var.</span><br />
<span style="background-color: white; font-family: Verdana, sans-serif;">Bulutunda, yağmurunda ve kaldırımında hafızası olan…</span><br />
<span style="background-color: white; font-family: Verdana, sans-serif;">Yıllar sonra bulvarlarından, dar sokaklarından geçtiğinizde, kulağınıza anıları fısıldayan şehirler.<span class="text_exposed_show" style="display: inline;"><br />Bir taş duvarına kıçınızı iliştirip, soğuktan üşüyen ellerinizi soluğunuzla ısıttıktan sonra, bir sigara yakıp, en unutulmadık manzarasına bakarken, en umulmadık anları aklınıza getirdiğiniz şehirler.<br />…<br />Yaşanmışlıklarınızın tortuları sıkışmış mazgallarına, konuştuğunuz her kelime asılı kalmış eski bir evin saçağında, cumbasında.<br />…</span></span></div>
<div class="text_exposed_show" style="display: inline; line-height: 19.32px;">
<span style="background-color: white; font-family: Verdana, sans-serif;"><div style="margin-bottom: 6px;">
Hatırlatan şehirler.<br />
…</div>
<div style="margin-bottom: 6px; margin-top: 6px;">
Tozunu almak için bellekten çağırıp, tekrar yerine aynı güzellikte koymayı başaramadığınız anlar.<br />
…</div>
<div style="margin-bottom: 6px; margin-top: 6px;">
Burnun da bir hafızası var; kulağın, dudağın, taşın ve ağacın olduğu gibi.<br />
İlk duyduğum günden bu yana asla unutmadığım, hafızama kazıdığım anlarıma muhafızlık eden kokularım var.<br />
Ve anlara iliklediğim notalarım…<br />
(Öyle değil o... Muhtemelen böyle...)</div>
</span></div>
artniyethttp://www.blogger.com/profile/17071231093376271262noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-395988350477240823.post-51877553312914262012015-03-24T01:27:00.002+02:002020-10-31T23:01:56.697+03:00-bildiğin masa- (sarhoştumhatırlamıyorum)
“Artık beni hiç bir şey şaşırtamaz…” dediğin an, okkalı bir tokat ile
sarsıyor hayat. Bu onun “beni sakın hafife alma” deme biçimi. “Senin bütün
arka bahçelerini gördüm ben” dizelerinin sonuna ise cüretkâr bir ölüm
yakışıyor. Biz geride kalanlarsa, “her birimiz”, kırptığımız “merhaba..!”
lardan arttırdığımız “yalancı umut taciri” tohumlarını, ekip biçtiğimiz
küçük arka bahçelerimizde, sanal girdaplar, gel-git’ler, kara delikler
yaratıyoruz.
Dipsiz kuyulara attığımız gerçekleri kendimiz bile hatırlamıyoruz
artık.
Nokta koymayı unutmuştuk, arada bir soluk almak aklımıza bile gelmezdi.
Soru sormak zaten önemsiz bir ayrıntıydı, cevaplarını bildiğimiz şeylerin
sorusu olmazdı çünkü… Bilmediklerimizi öğrenmek de gereksizdi muhakkak,
bunu bilirdik. Anlatılmaz ve yaşanırdı her şey, olması gereken tam da
buydu arka bahçelerde.
Hep acelemiz vardı ve hız kaçınılmazdı.
Yamalanan
Üç noktanın sürekli devinimi gibi dur-durak bilmeden yaşıyorduk sırça
köşklerimizde. Biraz devrik bir cümleydik belki ama önemli değildi. Nasıl
olsa her birimiz doktor, mühendis, hiç yoksa “etiketli” üst düzey “sıfat”
sahibi bireylerdik. Her gün “inanılmaz” işler başarıp, bir ünlem gibi
dimdik kalabilmeyi başarabilirdik.
Zamanımız çok değerliydi ve bütün bu yaşadıklarımız “gerçekten anlatılır
gibi değil..!” di. O kadar ki, kelimelerimiz kifayetsiz kalıyordu
durumları anlatmaya. Bir dil yetmiyordu, illa ki bir başka dilden yardım
alma ihtiyacı duyuyorduk.
Yazmanın ve okumanın anlamsızlığını da çözmüştük zira. O halde
“Copy/Paste” ne güne duruyordu.
Yükümüz ağırdı. O yük ne kadar ağırsa, o kadar “ağırdık”. Yetmezdi, her
gün bir yenisini eklerdik.
“Olsun” du, buralarda bir yerlerde bizi taşıyacak birileri
olmalıydı, ama bizi taşımak kolay da değildi hani. Ne aradığımızı da
bilmiyorduk ama bu o kadar önemli değildi, önemli olan aramaya devam
etmektir.
Biz,
“Kadın dediğin… Erkek dediğin… Nasıl olur..?” ezbere bilirdik.
Özetle; “Biz bu işlerin kitabını yazdık.” -dık(nokta)
Dürüstlük andımızda, seviye şanımızda
Ah..! Biz… Biz.. Biz adam olmazdık, en kötü özelliğimiz iyi
niyetimizdi…
Elbette yazının değerine, kelimelerin gücüne inanıyorum.
Ancak;
“İnsanları tanımak için kelimelerden çok daha fazlasına ihtiyacımız
var.”
Gerçeklerden kaçanların, görmezden gelenlerin illüzyonudur yalanlar ve
sihirbazdır yalancılar. Kandırılmak iyi gelir onlara ve kandıranlar da her
zaman daha cazip.
EGO’ya, neyi görmek istiyorsa onu gösteren, neyi duymak istiyorsa onu
söyleyen iyi gelir…
Oysa;
İnsan “kendinde olmayan bir şeyi başkasına veremez” Kendin de olmayanı da
isteyemez.
Yani, erdemlerden bahsedenlerin, o erdemlere sahip olması gerekir.
Masalara inan demiyorum ama masasız da kalma. Bildiğin masa..!
Unutma
“Kendini bilmek” en büyük erdemdir…
artniyethttp://www.blogger.com/profile/17071231093376271262noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-395988350477240823.post-37399581939079063602014-08-05T03:10:00.000+03:002014-08-05T03:10:09.649+03:00Usta ile hasbihal...https://www.youtube.com/watch?v=3oMb06O2wXo&index=16&list=RD3-oSMrXbzss<br />
<br />
<br />
Geçenlerde yine üzülüyorum. (üzülecek şey kalmamış gibi)<br />
Neye, niye üzülüyorum biliyor musun usta?<br />
İnsanların her şeyi tekdüze yapma, yaşama ve yaşatma çabasına.<br />
Dimağlarında bulunan üç/beş yaşanmışlık kalıbına göre; giriş, gelişme ve
sonuç yazmalarına.<br />
Kendi gibi, olmuş ve olan gibi, olmaya mahkum etmelerine.<br />
O kadar alışmışlar ki kalıplara koymaya; o kalıba uymadığını gördükleri takdirde,
sığdırmak için ellerinden gelen her şeyi yapma çabalarına.<br />
Sırf; sonra da karşısına geçip; “Ben demiştim” demek uğruna…<br />
Oysa,<br />
Kavunun ve beyaz peynirin yanında rakı içmemiş, içememiş, hatta varlığından
bile haberi olmayan insanlar var bu dünya’da. Ve ben buna gerçekten üzülüyorum
mesela.<br />
Ve dünyanın herhangi bir yerinde, benim de tatmadığın nice lezzetler var. <br />
Ve onları tadamadan öleceğim muhtemel, buna da gerçekten üzülüyorum mesela.<br />
Ben kelimelerin gücüne inanıyorum. <br />
Ağızdan çıktıkları an; örs/çekiç ve üzengi düzeneğinden geçip damıtıldığında,
us’da kalan anlama inanıyorum. Öyle olmadığını gördüğümde de üzülüyorum
mesela..<br />
Misal; bir insan “seviyorum” dediğinde, öyle değil de üç günlük bir heves
olduğunu gördüğümde de üzülüyorum mesela…<br />
Yani usta;<br />
Onca üzülmeler içinden, tutup kendime bunu seçtim.<br />
<br />
Velhasıl, “Toplum” denen şey hastalıklı bir şey usta…<br />
<br />
Şu an, şimdi rakı içtiğimiz için söylemiyorum;<br />
Ayık da olsam aynı şeyi söylerim.<br />
<br />
Sana diyorum kızım, sen anla gelin;<br />
Masallara inan demiyorum, masal kahramanlarına da.<br />
<br />
“Yaşa”…artniyethttp://www.blogger.com/profile/17071231093376271262noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-395988350477240823.post-66862247852563455762014-07-04T01:11:00.002+03:002014-07-04T01:11:20.019+03:00toztoprak<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: Helvetica, Arial, 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 19.31999969482422px; margin-bottom: 6px;">
Hüzün coğrafyasının denize yürüyüş mesafesinde,<br />bir oda, iki pencere pansiyon odası hayat<br />ve<br />dingin bir kumsalın sakin sularında yalınayak…</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: Helvetica, Arial, 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 19.31999969482422px; margin-bottom: 6px; margin-top: 6px;">
Bana bir cümle kur,<br />alıp karşıma, içeyim bu gece..<br />bir cümle kur bana,<br />üzerine sereyim yalnızlığımın.<br />Bana bir cümle kur,<br />suskunluğunu yaralarıma süreyim de,<br />alıp karşıma içeyim bu gece…<br />toz toprak, rüzgar ve yağmur var elimde</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: Helvetica, Arial, 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 19.31999969482422px; margin-bottom: 6px; margin-top: 6px;">
ihtimallerin gölgesine kurdum soframı..</div>
<div style="background-color: white; color: #141823; font-family: Helvetica, Arial, 'lucida grande', tahoma, verdana, arial, sans-serif; font-size: 14px; line-height: 19.31999969482422px; margin-bottom: 6px; margin-top: 6px;">
“Hiç değilse öfkelense diyorum. Öfkeyle, ağız dolusu küfretse yüzüme, kaş çatıp yumruk sıksa, bas bas bağırsa! Ama o bunları yapmıyor. Belli, sessizliğiyle boğacak beni.”</div>
artniyethttp://www.blogger.com/profile/17071231093376271262noreply@blogger.com0